Kulaktan Kulağa Yahya Kemal’e Veda


Kulaktan Kulağa Yahya Kemal’e Veda*
“Ölüm âsûde bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter!” (71)
Yahya Kemal‟in (1884-1958) “Rindlerin Ölümü” başlıklı şiiri 1937 yılında bir gazetede yayımlandığı gün şairle buluşan Abdülhak Şinasi Hisar ona “[i]nşallah daha pek uzun bir müddet yaşarsınız, fakat sonuncu gün bu kıt‟anız mezar taşınıza hakk ettirilmeli” (71) der. Yahya Kemal, bu öneriyi benimser ve mezar taşına bu kıt‟anın yazdırılmasını vasiyet eder. Abdülhak Şinasi Hisar, bunları Yahya Kemal’e Veda adlı kitabının sonlarında yer alan “Bir Gün, Vasiyet Eder Gibi” başlıklı yazıda anlatır.
Yahya Kemal’ e Vedâ, Abdülhak Şinasi Hisar‟ın Yapı Kredi Yayınları‟ndan çıkan biyografilerden biri.


1959 yılında Hilmi Kitabevi tarafından basılan bu eserin, ikinci baskısı Varlık Yayınları tarafından 1969 yılında yapılmış. Üçüncü baskı ise Ötüken Neşriyat tarafından 1979 yılında yayımlanıyor. Varlık Yayınevi ve Ötüken Neşriyat çıkan baskılarda Ahmet Hâşim: Şiiri ve Hayatı ve Yahya Kemal’e Veda adlı biyografiler aynı kitapta toplanmış.


 “Yahya Kemal‟in Gazellerini Okurken” başlıklı yazı yalnızca Yapı Kredi yayınlarında çıkan 2006 baskısında bulunuyor. Bu yazı hariç, kitabın önceki üç baskısında yer alan yazılar bu baskıda da var. İçerik yönünden de bir değişiklik yok. Aralarındaki fark, o günlerde kullanılan eski sözcüklerin yerine günümüzdeki karşılıklarının kullanılması. Editörlüğünü Murat Yalçın‟ın yaptığı kitabın kırmızı renkli kapağında Abdülhak Şinasi Hisar‟ın siyah beyaz bir fotoğrafı var. Kitabın kapağına Hisar‟ın yerine Yahya Kemal‟in fotoğrafı konulsaydı daha iyi olurdu.
Kapağın ardından gelen sayfada Abdülhak Şinasi Hisar‟ın (1887–1963), hayatı, yazıları ve yapıtları hakkında okuyucuya bilgi veriliyor. Yetmiş yedi sayfadan oluşan kitabın içindekiler bölümünde on altı yazının başlıkları yer alıyor.


Kitabın başında (yedinci sayfada) yazar, Yahya Kemal‟le ilgili anılarını biyografik bir üslupla anlatmaya başlamadan, bir tür önsöz yazıyor. Abdülhak Şinasi Hisar, kitabın yazılmasına yönelik görüşlerini açıkladıktan sonra kitabın kendi kendine yazıldığını belirtiyor. Bu fikrin de Yahya Kemal‟in Altmış Beşinci Yıl Anma Törenleri sırasında oluştuğunu da ayrıca belirtiyor.
İlk yazı “Paris‟te Gençlik Zamanları” başlığını taşıyor. Yahya Kemal‟in Paris‟e gitmeden önceki döneminden kısaca bahsediliyor. Abdülhak Şinasi, Yahya Kemal‟le Paris‟te 1905 yılında tanışıyor ve o dönemde kendisi on sekiz, Yahya Kemal ise yirmi bir yaşındadır. Şairin, o günlerde Tevfik Fikret‟in etkisinde olduğunu belirten Abdülhak Şinasi, daha sonraları, Yahya Kemal‟in bu anıları sevmemesi nedeniyle bunların konuşulmadığını söylüyor.
Yahya Kemal‟in, Paris‟teki yaşamını anlatan Abdülhak Şinasi Hisar, Paris‟in o dönemde ne kadar önemli olduğunu “Paris‟i aşkını duyduğumuz bir vücut ve bir ruh gibi severdik” (10) sözleriyle dile getiriyor. Yazıda, o dönemin gözde mekânları Quartier Latin‟den, Boulevard Saint Michel üstündeki kahvelere kadar çeşitli yerlerden bahsediliyor. Abdülhak Şinasi, Yahya Kemal‟in Paris‟te olduğu dönemde, Gerard de Nerval, Baudelaire, Victor Hugo, Mallarme gibi birçok sanat adamının da Paris‟te yaşadığını belirtiyor.


Şair‟in 1912‟de yurda döndükten sonraki dönemi, “Türk Ocağı‟nda Yahya Kemal” başlıklı ikinci yazıda anlatılıyor. Abdülhak Şinasi, şairin bu dönemde; önceden söylediği, hatta bazılarını yayımladığı şiirleri reddettiğini belirtiyor. Yahya Kemal‟in yeni şiirlerinin yayımlanmamasına rağmen, nasıl “kulaktan kulağa” (16) aktarıldığını anlatıyor. Herkesin “şair Yahya Kemal” (16) sözlerinin dönemin ünlü şairlerini kıskandırdığını söyleyen yazar,
Cenab Şahabeddin‟in şu sözlerini de örnek olarak veriyor: “Evvelce şiirler vardı; şairler lâedri [şairi bilinmeyen şiir] olabilirlerdi. Şimdi ise şairler meşhur. Lâkin şiirler lâedri!” (16). Bunun dışında Rıza Tevfik‟in ve Süleyman Nazif‟in de bu konudaki görüşleri aktarılıyor.


Abdülhak Şinasi Hisar, “Yahya Kemal‟in Bazı Sözleri” başlıklı yazısında, Yahya Kemal‟in edebiyat dünyası için ilginç tespitler içeren nükteli sözlerinden örnekler veriyor: 
“Hüseyin Siret bir manzumesini Yahya Kemal‟e okumuş ve 
„Rehgüzarımda bir garib horoz / Eyliyordu benimle istihza‟ diye bitirmiş şiirini. 
„Nasıl buldunuz?‟ diye sorunca, Yahya Kemal, „Horozun hakkı var!‟ diye cevap vermiş” (20). Hisar, Bunun gibi dönemin tanınmış kişileriyle ilgili çeşitli anekdotları yorumsuz aktarıyor.
“Bazı Manzum Lâtifeleri”nde Yahya Kemal‟in bu mısralardan bazılarını Ruşen Eşref ile yazdığını söyleyen Abdülhak Şinasi, Victor Hugo ve Mallarme‟nin de böyle latife yüklü mısralar yazdığından söz ediyor. Yazar, kitabına aldığı örneklerin açıklamasını da parantez içinde veriyor. Bu yazılarda Yahya Kemal‟in muzip tarafını görmek de mümkün. Kitap, bize edebiyat tarihlerin de anlatılmayan bir Yahya Kemal‟i anlatıyor.


“Paris‟e Dair Bir Mektup” Yahya Kemal‟in 1924 yılında Paris‟e gittiğinde oradaki değişiklikleri Abdülhak Şinasi Hisar‟a anlattığı bir mektup. Yazar, bu yazısında kısa bir girişten sonra Yahya Kemal‟in bu mektubuna yer veriyor.
Abdülhak Şinasi Hisar, “Şiir ve Tarih” yazısında, Yahya Kemal‟in Paris‟te Albert Sorel‟den aldığı derslerin sonrasında tarih konusundaki düşüncelerine yer veriyor. Ardından da Yahya Kemal‟in Varşova Elçisi olduğu dönemde, 1926 yılında kendisine yazdığı mektubu yayımlıyor. Hisar, Yahya Kemal‟in tarih anlayışı ve şiirlerinin adları arasındaki ilişkiyi de bu yazıda anlatıyor.
02 Aralık 1949 yılında “Şairin Altmış Beş Yılı”başlığıyla Yeni İstanbul gazetesinde yayımlanan bu yazıda Hisar, onun Dergah dergisini çıkarmasından, çalıştığı gazetelerden ve diğer görevlerinden söz ederek Yahya Kemal‟in yaşamının bir panoramasını sunuyor, okura.


Yahya Kemal‟in İstanbul‟a olan sevgisinin, İstanbul için yazdığı şiirlerin anlatıldığı “İstanbul Semtlerinde Aşk Duyguları”nda, yazar, Yahya Kemal‟in İstanbul‟a olan aşkını şu sözlerle anlatıyor: “Şehirlerin en güzeli olduğu kadar en içli olanı görülen mahallelerine, semtlerine birer birer isimlerini vererek, birer birer onları üfler gibi saydığı bu aşk semtleri güya aldıkları birer davetiyeye uyarak [...] birer aşk hâtırasını duyururlar” (38).


“Edebiyat Üstadı Yahya Kemal” başlıklı yazıda, Hisar onun sanatçı kişiliğini Paul Valery‟yle ilişkilendirerek açıklıyor. Abdülhak Şinasi, Yahya Kemal için “[k]endimizi bildik bileli onun ışığı, kırpmayan bir yıldız gibi sabit görülmüştür” demekte. Şairin, Divan Edebiyatına olan ilgisinin gazellerin, mısralarındaki sözcüklerin yerine değiştirip onları yeniden düzenlemeye gidecek kadar yoğun olduğunu da belirtiyor.


“Kitapların Basılma Meselesi”nde ise, Yahya Kemal‟in şiirlerini kitaplaştırmak isteyip de gerçekleştirememesinden söz ediliyor. Çeşitli dergilerde çıkan şiirlerin kitap haline getirilmesinin o dönem için sorunlu bir mesele olduğunu Hisar‟ın sözlerinden anlıyoruz. Abdülhak Şinasi Hisar‟ın ifade ettiğine göre Yahya Kemal, kitaplarının adını ve hangi şiirlerden oluşacağına sağlığında karar veriyor. Bunu da şöyle anlatıyor, Hisar:
İlk kitabı olarak bugünkü millî Türkçemizle yazılmış manzûmeleri, Kendi Gök Kubbemiz unvanlı şiir mecmuası olacaktı. İkinci kitabı olarak eski tarzda, Dîvan gazelleri tarzında şiirlerini toplayacak ve bunlara Eski Şiirin Rüzgâriyle adını vermek istiyor ve üçüncü kitabı için de kendi yazdığı rubâîleriyle, Ömer Hayyam‟dan tercüme ettiği rubâîlerini toplamak istiyordu. (49)


Şairin, bunlardan sonra da düzyazılarını yayımlayacağını söyleyen Hisar, kitapların hepsinin üzerinde de “Yahya Kemal Külliyatı” yazması gerektiğini belirterek yazısını noktalıyor.
Bundan sonraki iki yazıda Hisar, şairin Kendi Gök Kubbemiz ve Eski Şiirin Rüzgâriyle olarak gruplandırdığı şiirlerden, şiirlerin adlarından ve özelliklerinden bahsediyor.


Abdülhak Şinasi, Eski Şiirin Rüzgâriyle başlıklı yazısında, bu kitabın adının eski şiiri “târif, kısmen de tahfif, kısmen de tahrif etmiş ol[duğunu]” (57) belirtiyor. Ona göre bu adın yerine Dîvan-ı Yahya Kemal adı tercih edilseydi, yaratacağı etki daha büyük olacaktı.


“Yahya Kemal‟in Gazellerini Okurken” başlıklı yazı, kitabın diğer baskılarında olmayan bir yazı. Kitabın editörü de bunu bir dipnotla belirtiyor. Bu makale ilk kez 1959 yılında Yahya Kemal Enstitüsü Mecmuası‟nın birinci sayısında yayımlanıyor. Abdülhak Şinasi, Divan şiiri geleneğinin sonraki kuşaklara aktarılamamasının nedenini, çalışmaların yazıya dökülmemesi olarak görüyor. Bu düşüncesini güçlendirmek için de Yenişehirli Avni Bey‟in kendisine bir süreliğine bıraktığı şiir çalışmalarına yönelik notlarını yazdığı defterden örnekler veriyor. Hisar, şairlerin çalışmalarını bir metot dahilinde gençlere aktarmanın önemini belirtiyor ve “Defterin hemen bütün sahîfelerinde birer ikişer mısralarla başlayan gazeller Dîvan Edebiyatı tarzının canlı dersler ve numuneleri olarak görünüyordu” (59) sözleriyle de aklından geçenleri örnekliyor. 
Yazar, Yahya Kemal‟in gençlerle yaptığı söyleşilerde, gazellerin bazı eksik taraflarını dile getirdiğini “[b]ütün gazelleri fazla şarklı olmakla itham et[tiğini]” (61) belirtiyor. Şairin, gençlere yeni gazellerin eskilerden farklarını anlatırken, eski gazellerde “vahdet bulunmadığı” tespitini şu sözlerle eleştiriyor: “bütün dîvan gazellerini istisnâsız muâheze ve tekbîh ederken bir mübalağaya düşmüş oluyordu” (65).


“Rubâîleri ve Rubâî Tercümeleri” “Yahya Kemal‟in Nesirleri” ve “Vasiyet Eder Gibi” yazılarının ardından, “Son Zamanları, Ölümü ve Cenazesi” başlıklı yazı kitabın son yazısı. Şair, ömrünün son gününde, hayranlarının Bâkî‟nin tabutunun önünde “Kadrini seng-i musallâda bilüp ey Bâki / Durup el bağlıyalar karşına yâran saf saf” (74). beyitini tekrar ettiklerinden bahsetmiş. Abdülhak Şinasi‟nin bu söyledikleri, Yahya Kemal‟in yaşamının son anına kadar şiirle uğraşmaktan vazgeçmediğini okuyucuya gösteriyor.


Yahya Kemal’e Veda , anı-biyografi türünün güzel bir örneği; Yazarın, üslubunun bozulmaması, kullandığı sözcüklerin aynen kullanılması oldukça duyarlı bir davranış. Bu
tutumlarından dolayı yayınevini ve editörünü kutlamak gerekir. Fakat okur kitaptaki bazı Osmanlıca sözcükleri anlamakta güçlük çekebilir; özellikle “lâyuenazil lâyemut (ölümsüz) ve traşide (traş olmuş)” (55) gibi sözcüklerin anlamını bulmak kolay değil. Bir başka nokta da bazı yazılarda geçen Fransızca şiirlerin Türkçe‟sinin verilmemesi. 
Yapı Kredi Yayınları, bu eksikleri tamamlayıp gözden kaçmış birkaç yazım hatasını da giderirse kitap daha da geniş bir okuyucu kitlesine ulaşabilir. Çünkü Abdülhak Şinasi Hisar, Yahya Kemal‟le yaşadığı günleri, uzun cümlelerle anlatsa da okuyucuyu yormuyor.


Hisar, Abdülhak Şinasi. Yahya Kemal’e Veda. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006.


*Virgül 118, Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisi, Mayıs 2008.

Hiç yorum yok:

Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı

Şairlerin En Garibi: Ahmet Hâşim*                               Yapı Kredi Yayınları, Abdülhak Şinasi Hisar’ın bütün eserlerini yayımla...