öykü inceleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öykü inceleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Bir Fincan Çay” ve İki Kadın


                           “Bir Fincan Çay” ve İki Kadın
            Bu yazıda Katherine Mansfield’ın “Bir Fincan Çay” adlı öyküsü çözümlenmeye çalışılacaktır.
“Bir Fincan Çay” Rosemary Fell adlı bir kadının öyküsüdür. Öykülerinde sıradan insanların yaşamlarını sergilemeye çalışan Mansfield, bu öyküde burjuva bir kadınla fakir bir kızın karşılaşmasıyla ortaya çıkan durumları sergilemektedir. Öyküde, asıl kahraman zengin kadının öyküsü, toplumun alt kesiminden bir genç kızın “bir çay saati” içinde varlık kazanmasıyla anlatılır.
Rosemary Fell, ev, çiçekçi dükkanı ve antikacı dükkanındaki davranışlarıyla öykünün temel kurgusunu oluşturur. Genç kadının insanlarla olan ilişkileri ise Antikacı adam, genç kız ve kocası aracılığıyla aktarılır.
            Çiçekçi dükkanında, çiçek alırken söyledikleri, kendine güvenen, çiçekleri seçerken isteklerini açıkça belirten bir kadının beğenisini öne çıkarır. Çiçekçi dükkânı kusursuzdur, Rosemary “göz kamaştırıcı, daha çok gizemli davranışlarla çevreye bakar” ve seçimini yapar. Çiçek alırken sergilediği seçicilik, onların biçimsel özelliklerine verdiği önem onun psikolojisinin yansımasıdır.
            Kadının asıl özelliklerini ortaya çıkaran kişi antikacıdır. Genç kadını, bu mekânda dükkânın içinde ve dükkânın dışında olmak üzere iki boyutta incelemek gerekir. Bu küçük antikacı dükkânının ondan başka müşterisi yoktur, denilebilir. Anlatıcı, bunu “genellikle başkaları olmazdı orda” sözleriyle belirtir. Dükkânın sahibi “ona hizmet etmekten gülünç bir zevk” alır, ellerini ovuşturur, sevinçten dili tutulur. Özellikle, antikalarını değerini bilmeyenlere satmayacağını söylemesi, Rosemary’nin onların değerini bilen tek kişi olduğunun imâsıdır. Satıcı, için genç kadın, eşi bulunmaz bir müşteridir. Kadının kolay ikna edilmesi ve alışverişte müsrif davranması da antikacının işine gelmektedir. Kocasının deyimiyle “savurgan” biridir, Mrs. Fell.
            Antikacı, Rosemary’nin alabileceği nesneleri mavi bir kadifeye koyarak saklamaktadır. O dükkâna geldiğinde, “mavi renkli kadife bohça”dan çıkardığı antikayı, cam tezgahın üzerine koyar. Antikayı bu şekilde sunmak tekrarlanan bir satış yöntemidir. Rosemary, dükkâna geldiğinde adamın sevinçten dilinin tutulması ve ellerini ovuşturması, sonunda tuzağa düşürülen bir avı yakalamanın heyecanıdır.
            Kutunun kapağındaki resimde bir minyatür atmosferi söz konusudur. Antika olduğu söylenen kutu şu şekilde betimlenir: “Kapağında, çiçekli bir ağacın altında duran bir minicik adam, kollarını onun boynuna dolamış daha da minicik bir kız vardı. Kızın ıtır yaprağından daha büyük olmayan, yeşil kurdeleli şapkası bir dala asılmıştı. Başlarının üzerinde, koruyucu melek gibi, pembe bir bulut vardı” (13).
Antikacı, kapağında böyle bir resim olan kutuyu kadının beğeneceğinden emindir. Itır, yeşil kurdele, koruyucu melek ve pembe bulut. Itır ve yeşil kurdele, kadının çiçeklere olan ilgisini; pembe bulut, hayal dünyasını; koruyucu melek ise kendini işaret eden göstergelerdir.
            
Genç kadının nelerden hoşlandığını bilen adam, tam anlamıyla bir düzenbazdır. Bu noktada satıcının amacına ulaşması için üç aşama söz konusudur:
 Birincisi, kadının kutuyu incelerken ellerine hayran olması ve kendine olan güveninin artmasıdır. Diğeri kapağa resmedilmiş kadının giysisindeki çiçekleri, müşterisine tek tek göstermesidir ki ona göre çiçekler büyüleyicidir ve genç kadın bunlara tutulur. Rosemary’nin kutuyu almama olasılığı kalmamıştır, artık. Üçüncü aşama ise, sözde antikanın fiyatının söylenme biçimidir.
Rosemary, bu küçük kutunun fiyatını sorduğunda adam, Genç kadının sorusunu önce duymazdan gelir. Daha sonra, Rosemary’nin kulağına yaklaşarak kutunun fiyatını fısıldar. Böylece, kutunun pahalı olmasının yaratacağı olumsuz etki hafifletilmiş olur. Dükkânda ikisinin dışında kimse yoktur; ama kadının o masalsı atmosferin dışına çıkmasını istemeyen satıcı kısık sesle konuşur. Bunda da kısmen başarılır olur. Kadın, kutu için belirlenen “yirmi sekiz sterlin”i çok bulmasına rağmen kararsız kalmıştır.
            Müşterisini çok iyi tanıyan Antikacı’nın, hedefe giden yoldaki ilk adımı, bu küçük kutuyu onun beğenmesini ve aklının o nesnede kalmasını sağlamaktır ki bunda da başarılı olur. Rosemary dükkândan çıkmadan, “[a]damın başının üstündeki rafta duran tavuğa benzeyen tombul çaydanlığa bakarak, rüyâda bir sesle” (13), kutuyu kendisi için saklamasını ister. Adamın, bir dahaki sefere mavi kadife bohçadan ne çıkaracağı da böylece belirlenmiş olur.
            Dükkânın dışındaki Rosemary Fell, istediği oyuncağı alamamış bir çocuk gibidir. Antikacı dükkânının güvenli ortamından dış dünyanın gerçekliğine geçmiş, başka bir deyişle rüyâdan uyanmıştır. Kış akşamının yağmurlu ve soğuk havası, hüzünlü sokak lambaları, sevimsiz şemsiyelerine sığınan insanların gelip geçişi, onun için bir karmaşadır. Eğer antika kutuyu alabilseydi, bunların hiçbirini önemsememesi, bu karmaşayı görmemesi mümkündür ama alamamıştır. O an için yaşama sevincini kaybetmiş biri gibidir. Kutuyu satın alamadığı için dışarı korkunçtur, bundan kurtulmak için de eve gidip sımsıcak bir çay içmeyi düşünür. Çay içmek sözleriyle, dükkândan çıktıktan sonraki zaman dilimi belirlenmiş olur. Öğleden sonra girdiği antikacı dükkânından akşamüzeri çıkmıştır. Evine gidip çay içmeyi düşündüğü sırada, ondan bir fincan çay parası isteyen bir genç kızla karşılaşır. Bir an düşündükten sonra çay içmek için kızı evine davet eder. Kadının hiç tanımadığı birini çay saatinde eve getirmesi, sohbet edebileceği birini bulması ve oyalanacak bir şeyler bulması açısından daha da önem kazanır.
            Genç kız ve Rosemary arasındaki sahneyi ise iki alt sahneye ayırmak gerekir. Birincisi Rosemary ile genç kızın eve gelişlerini ve Rosemary’nin kocası gelmeden önce sergilediği konukseverliğini, ikinci sahne ise Rosemary’nin kocası geldikten sonra değişen tutumunu anlatır.
            Fakir kızın, böyle bir şey istemesi, Rosemary’i şaşırtır. Antikacı dükkânından çıktıktan sonra böyle bir durumla karşılaşması onun için yeni bir serüvendir. Genç kız, onun hevesi geçene kadar oynayacağı bir oyuncak, bir tür tutsaktır. “Dostoyevski romanından çıkagelmişti” sözleriyle tanımladığı bu kıza, kitaplarda okuduğu gibi davranmak onun için heyecan vericidir. Fakir kızın hayat hikâyesini öğrenmek de bu heyecanı artıracak başka bir öğedir. Öte yandan, fakir kıza iyilik perilerinin gerçek olduğunu, zenginlerin kalpsiz olmadığını ve bütün kadınların kardeş olduğunu kanıtlayacağını söyler.
            Rosemary Fell’in “[b]en daha şanslıysam, bunu sen de umabilirsin” (14) sözleri çay saati oyununda söylenen sıradan bir sözdür. Fakir kızın tek yapabileceği şey ummaktır ki bu hayalciliktir. Rosemary ise şanslı ve zengindir, bu da bir gerçektir.
 Zengin kadının oynamak istediği oyun şu şekilde açıklanabilir: Fakir kıza, kendi yaşamından bir parça zenginlik bağışlamak; bunun karşılığında da onun hikâyesini dinleyerek heyecanlı bir çay saati geçirmektir. Bu olay kendisi için çok önemli bir deneyim olacak ve bunu bütün arkadaşlarına anlatacaktır. Onların yaşamadıkları bir macerayı yaşadığı için de diğerlerinden farklı olacaktır.
            Kadın, kıza merak dışında herhangi bir duygu yüklemez; yalnızca küçük kutuyu satın alamadığı için onun yerine fakir kızı eve getirmiştir. Zengin kadın, şu anda küçük kutunun kapağındaki pembe bulut gibi koruyucu melek rolünü oynamaktadır.
            Zengin kadın, eve getirdiği konuğu sayesinde görmezden geldiği dünyasını yeniden keşfetmiştir. Bütün bunları yaparken “[k]endini açılacak dolaplar ve paketler arasında bulan küçük bir zengin kızı gibi” (14) düşünmektedir.
            Konuk olan kızın şaşkınlıklığı arttıkça, o bunu görmezden gelerek daha da mutlu olmaktadır. Artık farkına varamadığı bu zenginlik, bu ihtişam,  ilginç konuk sayesinde yeniden belirginleşmekte ve Rosemary’ye daha büyük bir coşku vermektedir. Kızı eve getirmekteki amacı ona bir şeyle ikram etmektir; ama kız “bir şeyler yemezsem dayanamayacağım” (15) diyene kadar ona yiyecek ve içecek vermek Rosemary’nin aklına gelmez. Fakir kız, karnını doyurduktan sonra yaşamını sürdüremeyeceğini söyleyerek ağlar. Bunun üzerine Mrs. Fell ondan her şeyi anlatmasını ister. Böylece ona yardım edebilecektir, bu sözlerle koruyucu melek rolünü sürdürdüğünü gösterir.
            Genç kız karnını doyurduktan sonra, “ince narin gövdeli, dağınık saçlı, al dudaklı, derin, ışıklı gözlü” (16) birine dönüşür. Rosemary, kocasını fakir kızla tanıştırıncaya kadar kızın adını bilmemektedir. Bunun nedeni ise kızın onun için bir nesneden farkının olmamasıdır. Philip Fell, önce kabul etmediği bu fakir konuğun “şaşılacak derecede hoş olduğunu” söylediği anda Rosemary kocasının bu düşüncesine şaşırır. Onun kendinden daha güzel olmasından rahatsız olmuştur. Nesne olan kız, birdenbire bir canlıya dönüşmüştür. Üstelik kadın da bunun farkına varmıştır.
            Bir erkeğin, özellikle de kocasının onu beğenmesi, Rosemary’nin Miss Smith’e verdiği şansı elinden alması anlamına gelir. Miss Smith, koruyucu meleğini kaybetmiş; Mrs. Fell ise onu, kocasını elinden alabilecek bir rakip olarak görmeye başlamıştır. Bu genç kız sayesinde bir macera yaşamak isteyen zengin kadın, birdenbire onu kıskanmaya başlar. Oysa genç kızın hiçbir şeyden haberi yoktur, o hâlâ rüyâda gibidir.
            Zengin kadının, kıza üç sterlin verip onu göndermesi, genç kızın geldiği kaosa, gerçek dünyaya geri dönmesi demektir. Rüyâ bitmiştir, umutlanmasına yol açacak bir durum da kalmamıştır, artık.
            Herkes kendi yaşamına döner. Zengin olması Mrs. Fell’in fakir kızı kıskanmasına engel olamaz. Mrs. Fell, bu kez Miss Smith aracılığıyla kendini görmüştür. Bu duygularından kurtulmak için süslenir. Aslında merak ettiği şey kocasının hâlâ onu beğenip beğenmediğidir. Rosemary’nin, kocasından yirmi sekiz sterlin istemesi ise antikacı dükkânında, çizilmeye başlanan çemberin tamamlaması anlamına gelmektedir. Bu döngünün tamamlanması sırasında son anda ortaya çıkan durumlar ise Rosemary’nin içindeki şüpheyi canlı kılacaktır.
            Fakir kız, zengin kadına içinde olduğu başka bir oyunu hatırlatıp onun yeniden mutlu olmasını sağlamıştır.

            Bu çözümlemenin ardından metindeki karşıtlıklara baktığımızda, bunların olay örgüsünün ilerleyişine nasıl bir katkı sağladığı daha iyi anlaşılır. Antikacı, solgun ve kansız parmakları olan kurnaz bir adamdır. Mrs. Fell ise adamın niyetini anlayamayan, pembe canlı parmakları olan biridir.
     Tablo 1                 
Antikacı Dükkânı

Antikacı Dükkânının Dışı-Sokak
Sığınak,
güvenli bir yer
Güvensiz
Aydınlık
Karanlık
Rüyâ atmosferi, dinginlik
Gerçek, kaos
Dükkânın basamakları
Kaldırım-sokak
Antikacı Dükkânı, Mrs. Fell için güvenli bir yerdir ve muhtemelen oradan her çıkışında kendini oyalayacak bir şeyler almaktadır. Dükkânın sessiz ve aydınlık oluşu, kadının düşsel boyuta geçişini sağlayan bir atmosfer yaratır.
Çiçekçi, antikacı ve evi arasında yaşayan zengin kadın, antika kutuyu alamayınca dengesini kaybetmiş, bu düzenin dışında kalmıştır.
Buna karşılık dışarı, karanlık ve tehlikelidir. İçerinin yapay aydınlığının tersine, dış dünyanın realitesi kadının basamaklarda kalmasına neden olur.





     Tablo 2
Mrs. Fell
Miss. Smith
Zengin
Fakir
Kadın
Kız
Avcı
Av
Efendi
Tutsak
Serüven (heyecan)
Korku
Şanslı
Şansız(Umut edebilir)
Güzel değil
Hoş, sevimli
Gül
Bodur Lale
Leylak (şekilsiz çiçek)
Leylak
Gül Lale 
Zengin kadındaki niteliklerin, hiçbiri fakir kızda yoktur. Bu kez Antikacı adamın yerine Mrs. Fell geçmiştir; av ise Miss Smith’tir. Tablo 2’ye baktığımızda öykü kişileri arasındaki karşıtlıkların birbirini nasıl dengelediğini görebiliriz. Birincisi şanslıdır; ama diğeri yalnızca umabilir. Öykünün sonuna doğru, şanslı ve zengin olan, güllerle eş değerde tutulabilecek avcı, birdenbire bu nicel özelliklerinin yaratamadığı bir fark yüzünden bozguna uğrar.        Miss Smith’in her şeye rağmen Mrs. Fell’den daha güzel, daha hoş olduğu gerçeğidir, bu.
  Leylâkla kendini hiçbir şekilde özdeşleştiremeyen hatta hiç satın almayan   
Rosemary, birdenbire şekilsiz bir çiçeğe dönüşür.
Öyküdeki bu karşıtlıklardan sonra olay örgüsü incelendiğinde sahne geçişlerinin imgelerle sağlandığı görülür.



Olay örgüsü ve sahne geçişleri
Rosemary Fell (Bitki adı) : Zengin, evli, kocası ona tapıyor. Bir erkek çocukları var
1.Sahne: Regent Street:
 Pahalı mağazaların olduğu bir cadde ®Çiçekçi
“Rosemary dükkânın içinde göz kamaştırıcı, daha çok gizemli davranışlarla çevreye bakar, “‘Şunları, şunları istiyorum’ derdi. [...] Hayır, leylak olmaz. Leylakları hiç sevmem. Şekilsiz çiçeklerdir.” (12). Kadının, leylâkları sevmemesinin nedeni bu çiçeklerin uzun saplı olmasıdır. O kısa olanları tercih eder; çünkü kendisi de kısa boyludur.

     İmge1

 dört buket, bir vazo gül, bodur lâleler (kırmızı beyaz)             
 “[B]eyaz kağıda sarılmış, uzun giysili bir bebeğe benzeyen” (12), çiçekler sözleriyle bir sonraki çerçeveye geçiş sağlanır.

2. Sahne: Curzon Street, Kış günü öğleden sonra ®
Antikacı Dükkânı, güvenli bir yer
             Antikacı: Yumuşak saygılı bir sesle “Bakınız Madam” diyen biri.
Başlarının üzerinde, koruyucu melek gibi, pembe bir bulut vardı.” “‘Büyüleyici!’ Rosemary çiçeklere tutuldu. Ama kaçaydı? [...] Yirmi sekiz sterlin. İnsan zengin bile olsa” (13).
İmge Antikacı 1
Mavi kadife bohça, cam tezgah ® kaymağa batırılmış gibi parıldayan nefis bir emaye kutu  
İmge Antikacı-2
Kapağında, çiçekli bir ağacın altında duran minicik bir adam, kollarını onun boynuna dolamış daha da minicik bir kız.  
İmge Antikacı-3
Kızın, ıtır yaprağından daha büyük olmayan, yeşil kurdeleli şapkası bir dala asılmış.   
İmge Antikacı-4
Başlarının üzerinde, koruyucu melek gibi, pembe bir bulut.      
Antika kutunun kapağına resmedilmiş çiçeklere tutulması, Mrs. Fell’in çiçeklere olan tutkunluğunun başka bir göstergesidir. Üstelik resmin yarattığı atmosferin/oyunun içinde kendini ve kocasını hayal etmektedir.



3. Sahne:Antikacı dükkânının dışı-sokak

Sokak-İmge 1

Basamaklar ® Yağmur, karanlıkta yağmurla birlikte is gibi döne döne iniyor.
Sokak lambaları (hüzünlü )   ® karşıki evlerdeki ışıklar da hüzünlü             
                        İçinde tuhaf bir acı duydu.
“Alacakaranlıktaki bu karşılaşma, sanki bir Dostoyevski romanından çıkagelmişti. Kızı eve götürse? Sık sık kitaplarda okuduğu ya da sahnede gördüğü gibi davransa ne olurdu? Ne heyecanlı olacaktı?” (14)

Sokak-İmge 2

Yanı başında genç, esmer, gölge gibi bir kız (siluet)
Bu masal atmosferinin etkisinde kalan kadın, bir roman kahramanı gibi davranmaktadır. Fakir kız da alacakaranlıkta beliren bir siluettir. Dolayısıyla onun bir kimliği yoktur.

4. Sahne: Zengin kadının evi – Çay Saati

İmge Ev 1

Sıcaklık, yumuşaklık, ışık ve hoş kokular.
Şimdi hepsine kızın gözüyle bakıyordu, büyüleyiciydi.                                                                             
Kendini açılacak dolaplar ve paketler arasında bulan küçük zengin bir kız gibiydi, Rosemary Fell.

a) Kocasıyla konuşurken söyledikleri:
“Ona iyi davran. Adamakıllı iyi davran. İlgilen onunla.[...] Bu kıza iyi davran, sevecen ol, kendini iyi hissetsin.” (16)
Mrs. Fell, bu sözleri söylerken onun varlık kazanmasından daha çok herhangi bir nesne olarak sevilmesinden yanadır. Genç kız, eve alınmış güzel bir çiçek ya da antika kutudan farksızdır.

İmge Ev 2
(Miss Smith’in nesneden özneye dönüşmesi)
® Çay masası kaldırıldığında, ince narin gövdeli, dağınık saçlı, al dudaklı, derin, ışıklı gözlü biri ortaya çıkmış, tatlı bir gevşeklikle arkasına yaslanmış, alevlere bakıyordu.
Philip Fell (Kocası)
Yatak Odası. Tam bu anda kapı tokmağı döndü. [...] Gelen Philip’ti (16).
Kütüphane ® (Philip’in kız için söyledikleri) Ama şaşılacak kadar hoş. Aman tanrım, olağanüstü sevimli (16).

b) Kocasıyla konuştuktan sonraki düşünceleri:
Rosemary Tell “‘Saçma yaratık!’ dedi ve kütüphaneden çıktı. [...] Demek hoş! Olağanüstü sevimli! Afallamış ha! Kalbi kocaman bir çan gibi vuruyordu. Hoş! Sevimli!”(17)
Miss.Smith’in kocası tarafından beğenilmesi, onun nesneden özneye dönüşmesidir. Erkeğin bu farklı algılaması zengin kadının, nesne-konuğuna olan yaklaşımını da değiştirir. Onunla artık işi bitmiş, kocasının onunla ilgili düşüncelerinden rahatsız olmuştur. Genç kızı kıskanmaktadır. Genç kızın gördüğü düş, üç sterlin verilerek gönderilmesiyle sona ermiştir.

c) Miss Smith'i gönderdikten sonraki düşünceleri:
 “ ‘Beni seviyor musun?’ dedi. [...] Başını göğsüne yaslayarak, ‘Philip’, diye fısıldadı, ‘Ben hoş muyum?’” (17)
            “Bir Fincan Çay” adlı öyküde, burjuva bir kadının öğleden sonrası anlatılmaktadır. Burjuva kültürüne yöneltilen eleştiriler, Mrs. Fell’in budalalığında somutlaştırılmakta; fakir, çaresiz ama güzel ve akıllı olanlar ise Miss Smith’in bünyesinde anlatılmaktadır. Dolayısıyla farklı iki kesimden iki kadının yaşama alanlarının kesiştiği noktada ortaya çıkan durum öyküleştirilmektedir. Mrs. Fell, öykünün başında zengin bir kadın, bir özneyken; öykünün sonunda nesnelerin egemen olduğu bir yaşamı, başka bir deyişle oyuncakları olan bir kadına dönüşür. Yazar, özne olarak tanıttığı zengin kadının yaşamındaki diğer nesnelerden bir farkı olmadığını gösterir. Öte yandan, bir siluet, bir nesne olarak alacakaranlıkta öyküye giren Miss Smith, yoksulluğu, açlığı, acıları ve giysileriyle bir insandır.
Mrs. Fell’in dünyasındaki ihtişam, Miss Smith’in yaşamındaki hüzünlü sokak lambalarına karşılık gelir. Onun, bir fincan çay içecek parası yokken; diğerinin yirmi sekiz sterlini yoktur. Ancak zengin olan fakir kız gibi şöminenin karşısında oturup alevleri seyredemez. Mrs. Fell’in zenginliğini işaret eden göstergeler onu esir almışken; fakir kızın paltosu, botu ve şapkası yalnızca bir giysidir, onu ele geçirememişlerdir. Bu nedenledir ki Philip Fell’in bile nedenini anlayamadığı derecede hoş ve sevimlidir, fakir kız.
            Öykünün sonunda, fakir kız için beş sterlin çok görülür ve üç sterlin verilip gönderilir, böylece onun zengin kadının yaşamında yer alması engellenmiş olur. Kullanılıp atılan bir nesneye dönüşmüştür yeniden.
            Öykünün tamamında niteleme sözcüklerinin çok kullanılması, öykünün bir hareketten çok öykü kişilerinin zihinsel algılamalarını anlatan durağan yapısını gösterir. Yazarın, anlatıcı aracılığıyla aktardığı kadın; her gün karşılaştığı gösteriş budalası insanlardan biri olabilir. Karakterin oluşumunu sağladığı sahnelere ait sözler ve kullanılan imgeler öykünün-olay örgüsünün belirgin bir şekilde yükselmesini sağlamaktadır.
            Anlatıcı, öykünün başında Rosemary Fell’in güzel sayılamayacağını, “parça parça” bakıldığında hoş sayılabileceğini belirtir. Öykünün sonunda, fakir kızın varlığı onun güzelliğinin belirleyicisi olacaktır. Miss Smith, bütün olarak güzeldir ve Rosemary’nin çirkinliği fakir kızın betimlenmesiyle bir kez daha vurgulanır. Yazar, hakkında hiçbir şey söylemediği Miss Smith’in öyküsünün oluşturulmasını ya da  siluetinin çizilmesini ise okuyucuya bırakmıştır.
Zengin olan şanslıdır ama güzel değildir; fakir olan umutsuzdur ama güzeldir.
Kaynak:
Mansfield, Katherine. “Bir Fincan Çay”. Adam Öykü 6. (Eylül-Ekim 1996): 12-17.

Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı

Şairlerin En Garibi: Ahmet Hâşim*                               Yapı Kredi Yayınları, Abdülhak Şinasi Hisar’ın bütün eserlerini yayımla...